KIŞ ÇAYLARI VE FİZYOLOJİK ETKİLERİ
Recep ASLAN
ÖZET
Kış, gün ışığının azalması ve sıcaklıkların düşmesi nedeniyle hareket ve terlemenin yavaşladığı, terleme ve harekete dayalı detoks mekanizmalarının azaldığı bir dönemdir. Normal koşullarda vücudu tahrip eden serbest radikaller ve bunların etkilerini gidermeye çalışan antioksidan maddeler arasındaki denge, mevsimsel koşullara bağlı olarak bozulabilmekte, oksidatif stres ve immun yetmezliklere bağlı problemler yaşanabilmektedir. Antioksidan bitkilerin fizyolojik homeostaz amaçlı kullanım formlarından birisi bitkisel çaylardır. Akdeniz habitatında zencefil, nane, tarçın, limon otu, melisa, ekinezya, adaçayı, dağ çayı, papatya, böğürtlen, ahududu, kızılcık, kuşburnu, sarı kantaron, karamürver çayları, portakal, greyfurt, havuç, kayısı, şeftali, kırmızı erik, yaban mersini gibi tıbbi aromatik bitkilerin çayları özellikle kış aylarında daha yoğun kullanılmaktadır. Binlerce yıllık folklorik yaşamda ve tedavi modellerinde de bu böyledir. Bütün bu bitkilere ait çaylara ait farkındalığa rağmen, siyah ve yeşil çayın kışa uyumlu metabolizma ve zinde yaşam için katkılarına ilişkin bilgi ve kullanım yetersizdir. Çay, içerdiği antioksidan polifenoller, özellikle flavoneller (kateşinler), flavonel glikozidler ve gallik asit türevi tanenler yanı sıra enzimler, alkaloidler, azotlu bileşikler, pektik maddeler, vitaminler, mineraller ve uçucu maddelerin zenginliği nedeniyle kış için en uygun içeceklerdir. Çay bitkisi Camellia sinensis’ten üretilen siyah çay, yeşil çay ve beyaz çay bu yönüyle öncelenmesi gereken kış çayı formlarıdır. İçerdiği polifenoller, antosiyaninler, karotenoidler, resveratrol, quarsetin ve elagik asit gibi fitokimyasallar nedeniyle özendirilmesi gereken içeceklerden bir diğeri de üzüm çayıdır. Bu derleme, kışa uyumda ve hücre hasarı ile hastalıklara karşı savunmada fonksiyonel birer fitoterapik ürün olan tıbbi ıtri bitkilerin çaylarının özelliklerini, içerdikleri fitokimyasalların etki ve rollerini ele almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kış çayları, bitkisel çaylar, antioksidan güvenliği, fitokimyasallar, tıbbi ve ıtri bitkiler.
GİRİŞ
Bitkilerle tedavi anlamına gelen fitoterapi, yöntem olarak çok eski olsa da tanım ilk olarak seksen yıl kadar önce Fransız hekim Henri Lenclerc tarafından La Presce Medical adlı tıp dergisinde yayınlanarak literatüre kazandırılmıştır(1,2). Fitoterapi, bitkilerdeki kimyasal maddelerin, bir izolasyon işleminden geçirilmeden ilaç gibi kullanılmasıdır(2). Çevremizdeki birçok bitki, taşıdıkları kimyasal yazılımla gerçekten sağlık dostu birer fizyolojik figür olarak, kimi de stres azaltıcı, kaygı giderici, kimi mide sakinleştirici, kimi barsak hareketlendirici, kimi gazı giderici etkileriyle yaygın kullanılan birer yaşam paydaşı olarak dikkat çekiyor(1,3). Vücut homeostazını korumada, hastalıkları tedavi etmede bitkilerden yararlanım insanlık tarihi kadar eskidir. Sebzeler, tahıllar, baklagiller ve bazı bitkilerin meyve, yaprak, gövde ve kökleri homeostazı koruyan, canlıya zindelik veren binlerce kimyasal madde içermektedir. Bu özellikleri nedeniyle bitkiler ve fitokimyasallar, vücut savunmasında kullanılan süper cephaneler gibi algılanmakta, kanser, kalp dolaşım sorunları, hormonal bozukluklar ve diyabet gibi yaygın risklere karşı özellikle antioksidan etkileri nedeniyle kullanılmaktadırlar(4). Ancak her antioksidan maddenin her koşulda güvenli olmayabileceğini ileri süren bilimsel raporlar, araştırmacıları güvenli antioksidan bitkiler ve bitkisel ürünler arayışına sevk etmiştir(3). Bu kapsamındaki bulgular, antioksidan bitki çayı alışkanlıklarını da güncellemekte ve değiştirmektedir.
Bir ilacın hammaddesi olan ekstreler veya saf fitokimyasallar dışında, bitkilerin sağlık ve zindelik amaçlı kullanım yöntemleri içinde en yaygını bitkisel çaylardır(5). Bitkisel çaylar içinde ilk sırayı camellia sinensis’ten elde edilen, siyah çay ve yeşil çay ve bir de beyaz çay olarak bilinen çaylar alıyor, her iki formun fizyolojik etkileri ve zindeliğe katkıları artık daha detaylı olarak biliniyor(6).
KIŞ METABOLİZMASINA FİZYOLOJİK VE PSİKOLOJİK HAZIRLIK
Günün aydınlık saatlerinin azalması, hava sıcaklıklarının düşmesi harekete ve terlemeye dayalı detoksifikasyon süreçlerinden yararlanmayı azaltır. Bu nedenle kışa hem psikolojik hem de fizyolojik olarak hazırlanmak önemsenir. Kışa hazırlık, güçlü bir immunite yanı sıra, stres düzeyi dengelenmiş bir yaşam, özellikle demir, karotenoidler, D vitamini ve probiyotik gücü artırılmış bir organizma içindir. Ayrıca, C vitamini, omega yağları, geleneksel ve çağdaş diğer bitkisel takviyeler bu sürece dâhil edilir(1,5,10). Kış güneşsiz, sisli, soğuk, yağışlı hatta karlı günler demektir. Gecelerin uzun ve soğuk olduğu bu dönem bireyin fizyolojisi kadar psikolojisini de etkiler(7,8); sıkıntı, bunalma, daralma gibi duygular daha çok hissedilebilir. Sıklıkla kış aylarında görülen bu psikolojik tabloya Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu da denilmektedir. Soğuk kış günlerinde sıkça karşılaşılan bu durum, sıradan ve geçici sıkılma hissinden farklıdır, bireyi günlerce etkileyen bir tablodur. Kendinizi yalnız, yorgun, bitkin hissetme anlardan farklı olarak, Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu’nda yeme bozuklukları, bazı gıdalara aşırı yöneliş, kilo alma, önüne geçilemeyen uyuma isteği gibi depresyon belirtileri yaşanabilir. Tablo bir tür mevsimsel depresyondur, adı da Kış Depresyonudur(5). Kış Depresyonu’nun azalan gün ışığı ve diğer mevsim faktörlerinden etkilenen seratonin, melatonin düzeyleri dâhil endokrin ve nöronal sistemin bir ürünü olduğu düşünülmektedir. Oluşmasında genetik yapı, aşırı ve uzun stres dönemleri, vücut biyokimyası bozukluk ve değişkenlikleri etkilidir(5). Bireyler kışın güneş ışığına daha meyillidir, bu bir nevi fototerapidir. Aynı zamanda beslenme de değişir(1,4,5,8,9). Kışa girerken de bağışıklık sistemi güçlü olmalıdır. Bu amaçla, grip ve nezleden astım ve zatürre ataklarına, ateş, aksırık ve öksürük tablolarına karşı zencefil, ekinezya gibi bitkisel destekler, beta-glukan içeren ürünler, çinko, C vitamini, N-acetyl cystein preparatları gibi çok alışık olmadığımız ürünlerle immun sistem fizyolojisi güçlendirilmeye çalışılır. Örneğin, Afrika kökenli bir bitki olan Umckaloabo’nun üst solunum yolu ve akciğer enfeksiyonlarına yol açan virüslere karşı immuniteyi ve savunma hücrelerini aktive ettiği bildirildiğinden, bitkinin damla ve şurup formundaki preparatlarından yararlanım artmaktadır(10). Kış koşullarına uyumlu bir metabolizma için, fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagil, narenciye ürünleri ve yeşil yapraklı sebzeler, içerdikleri yüksek düzeyde demir, potasyum, bitkisel protein, folik asit, B vitaminleri ve C vitamini nedeniyle önemlidir. Greyfurtun metabolizma hızlandırıcı, vücut direncini artırıcı etkileri, kırmızı üzümün güçlü fitokimyasal içeriği, lif, vitamin ve mineralleri, narın güçlü bir antioksidan ve endokrin sistemi regüle edici etkisi, brokolinin taşıdığı enzimler ve vitaminlerle oluşturduğu geniş terapotik etki, bağışıklık sisteminin önemli destekçileridir. Ülkemizin endemik bitkilerinden kestane, nişastasına karşı temkinli olmak koşuluyla, protein, lif, potasyum, fosfor, kalsiyum ve B grubu vitaminleri ile kış için yararlanılabilecek bir tıbbi üründür. Badem, fıstık, fındık, ceviz, kabak ve ayçiçeği çekirdekleri, hamsi, istavrit, lüfer, palamut gibi balıklar zengin omega-3 ve omaga-6 içerikleri, kalsiyum, E vitamini ve güçlü nitrik oksit üreticisi arjinin düzeyleri nedeniyle kış listesine alınabilir. Araştırmalar, günlük 30 gram kadar kuruyemiş almanın ani ölüm riskini % 20, kalp krizi riskini % 30, kanser riskini % 10 civarında azaltabileceğini bildirmektedir(5,10). Kışa uyumlu bir fizyoloji için, gençler, erişkin ve yaşlılar suya, ayrana, çocuklar ise süte yönelebilir. Daha az alerjik olması yanında, daha güçlü protein, vitamin ve mineral içeriği nedeniyle keçi sütü tercih edilebilirse de yeni doğanlar için kış koşullarına karşı anne sütünün alternatifi yoktur(11). Bitki çayları denilince sebze çorbaları, kahve ve salep akla gelmese de kış içecekleri menüsünde yer almaları uygun sıcak bitkisel içeceklerdir. Düşük kalorili zengin besin içerikleri ile balkabağı çorbası, lahana çorbası ve sebze çorbaları kışa uyumlu bir metabolizma için öğünlerde yer almalıdır, ancak alışkın olmadığımız bu çorbalar için eğitim süreçlerinde ve medyada farkındalık çalışmaları gerekmektedir. Tam bir likopen olan domates, karotenoitlerce zengin balkabağı, güçlü antioksidan karakteriyle lahananın çorbaları birer bağışıklık çorbası olarak tanımlanabilen tıbbi bitkisel ürünlerdir(10).
HOMEOSTATİK DENGEYE İKLİM KOŞULLARININ ETKİSİ
Aerobik yani oksijene dayalı yaşam, serbest radikaller denilen reaktif oksijen ve nitrojen metabolitlerini doğal olarak üretir, radikaller aerobik canlıların normal çıktılarıdır. İklim koşulları bu ürünlerin oluşumunda etkilidir. Yazın solar radyasyon (güneş ışınımları), kışın ise sirkadiyen ritmin artmış karanlık fazına bağlı değişen hormon seviyeleri, viral ve bakteriyel tehditlerdeki artışa karşı oluşan fagositik duyarlılık, hava kirliliği, soğuk ve sisli hava gibi nedenlerle reaktif ürünler artmakta, homeostazı sürdürmek zorlaşmaktadır. Oksidatif ürünlerin bizzat kendilerinin ve reaksiyonlarının doku hasarına, toksik ürünlere ve patolojik oluşumlara yol açtıkları, fizyolojik zindelik, immun direnç ve homeostatik denge için nasıl birer risk oldukları iyi bilinmektedir. Organizmadan temizlenmeleri ve baskılanmaları için önlem arayışları artarak sürdürülmektedir, çünkü tüm hücresel yapılar serbest radikal atakları, oksidasyon ve peroksidasyon reaksiyonları için birer hedeftir (12,13). Proteinler ve genetik materyal oksidasyon için, fosfolipidler lipid peroksidasyonu için ideal ortamlardır(14). Mevsimsel faktörlere bağlı gelişen oksidasyon ve peroksidasyon reaksiyonları, proteinlerin denatürasyonuna, enzimatik inaktivasyona, nükleik asitlerin hidroksilasyonu ve mutasyonlara, çapraz bağların bozunumuna, doku direncinin düşmesine ve hücresel ölümlere yol açabilmektedir(15). Bütün bu risklere karşı, organizmanın intraselüler olarak enzimlerle, interselüler ortamda ise diğer makromoleküllerle yürüttüğü savunmaya destek olan aromatik tıbbi bitkilere ait çaylar, ekstraselüler antioksidan kaynaklar olarak önemlidir.
ÇAY FORMUNDAKİ BAZI TIBBİ AROMATİK BİTKİLER
Sıvı alımının ve su döngüsünün azaldığı kış döneminde güvenilir sıvı kaynakları olarak da öne çıkan bitki çayları, tıp, veteriner, biyoloji ve eczacılık disiplinlerince de araştırılmaktadır. Ucuz olmaları, tercih edilirlikleri ve olumlu etkileri nedeniyle Türk Farmakopesi’nde kendine yer bulma aşamasına gelmiş bitki çaylarının tıbbi kullanımları için, standart belirleme, ruhsatlama ve endikasyon alanları belirleme süreci devam etmektedir. Klasik siyah çay, yeşil çay, beyaz çay, yasemin, ıhlamur, adaçayı, akasya, aynısefa, kişniş, nane, mercan köşk, limon, limon otu, zerdeçal, zencefil, melisa, maydanoz, papatya, biberiye, rezene, rezene-anason, sarımsak, elma, portakal, üzüm, tarçın, ceviz, zarı ve kabuğu, meyan kökü, ısırgan otu, dere otu, havlıcan, karahindiba, kekik, kuş burnu, böğürtlen, kızılcık, moringa, mursala, pu-erh, chia, rooiboz (kırmızı çay), paraguay çayı (mate çayı/ Ilex paraguayensis), güney afrika akasyası kökleri (umclaoba/pellergonium sidoides özleri), uvez meyveleri, ökse otu, mısır püskülü, hibiskus, sinameki, çörek otu, çakşır, civanperçemi, ebegümeci, enginar, funda, gülhatmi, gingko biloba, kiraz sapı, ölmez otu, pelin otu, çöpleme otu, ginseng, sideritis/dağçayı, kantaron, karabaş otu, mersin gibi bitkilerin çaylarının fizyolojik homeostaz ve zindelik açısından etkili birer içecek ve fitoterapik malzeme olarak kullanımlarına yönelik çalışmalar oldukça fazladır(1,3,4,9,10,16).
BİTKİ ÇAYLARINDAKİ FİTOKİMYASALLAR VE FİZYOLOJİK ETKİLERİ
Antioksidan güvenliğinin artan önemi nedeniyle tıbbi ve ıtri bitki çayları gündem oluşturmaktadır. Sebze, meyve, taneler, hububatlar ve baklagillerle beslenmenin kalp hastalıkları, hipertansiyon, kanser, diyabet gibi riskleri azaltabileceği düşünülmektedir(1). Bitkiler, bünyelerindeki antioksidan maddelerle, hücreleri oksidasyon reaksiyonlarının yıkımlayıcı etkilerine karşı koruduğu için, tıbbi bitkilere yönelim gittikçe artmaktadır(5). Bitkilerdeki on binlerce fitokimyasal madde tek tek analiz edilmekte, etkileri araştırılmaktadır(4). Sürdürülebilir homeostaz ve zinde bir organizma ile güçlü immun yapı sayesinde hastalık riskini azaltan fitokimyasallara sahip birçok bitkinin çayı yaygın olarak kullanılmakta, kış koşullarında bu kullanım artmaktadır(10). Tıbbi bitkilerin renk, koku ve tatlarının oluşmasında biyolojik aktif maddeler olarak fitokimyasallar belirleyicidir(1). Sadece domateste on binden fazla bulunduğu göz önüne alındığında her birini tek tek ele almanın mümkün olmadığı fitokimyasallardan(17,18) kış çaylarında öne çıkan kateşinler, izoflavanlar, indoller, karotenoidler, antosiyanidin, ellagik asit ve polifenoller, fenolik bileşikler, flavonoidler, izoflavonlar, kumarinler, kateşinler, antosiyanidinler, karotenoidler, likopenler, fitatlar, indoller, sülfitler, izotiyosiyanatlar, ligninler, laktonlar, saponinler, glikozinolatlar, fitosteroller, fitoöstrojenler, saponinler, terpenler, ellagik asit, quarsetin gibi maddelerin bazıları ve temel özellikleri şöyle sıralanabilir(1,4,5).
İzoflavanlar: Meyan kökü, şerbetçi otu, yeşil çay, kuru fasulye, baklagiller ve soya, izoflavonlar açısından zengin bitkilerdir. İzoflavanlar, oksidatif hasara uğramış hücreleri onarabilmekte, LDL oksidasyonunu inhibe ederek oksidayona karşı hücreleri korumakta, steroidlerin metabolik profilini ve p450 substratlarını değişime uğratıcı etki gösterdikleri ileri sürülmektedir(1,4,8).
Ellagik asit: Güçlü bir antioksidandır. Kirli hava, sigara dumanı, organik yanık ürünlerin hücre DNA’sına zararını önleyebilmekte, P53 geninin kanser hücrelerince yok edilmesini engellemekte, kanserojen moleküllere bağlanıp etkisizleştirmektedir. Ceviz, üzüm, nar, böğürtlen, kızılcık, ahududu, kiraz, elma, çilek ve hint safranında yoğun bulunur. En yoğun olarak ahudududa bulunur(1,4).
Gallik asit: Bütün bitkilerde bulunur. En etkili türevleri tanenlerdir, bu yüzden çay bitkisindeki polifenollerden gallik asit uzun süre tanenler olarak tanınmıştır. En yoğun kaynakları arasında çay bitkisi, mazı, üzüm, şerbetçi otu ve meşe kabuğu vardır. İyi bir antioksidandır, antifungal ve antiviral etkileriyle de tanınmaktadır(4).
Fitatlar: Demir emilimini dengeleyerek oksidatif stresi önlemektedir. Keten tohumu, baklagiller, çekirdekler, tahıllar ve tohumlarda bulunmaktadır(4).
İndoller: Sinirsel ileti ve sinaps aktiviteleri ile kan glikoz düzeyinin regülâsyonu, tansiyonun düşürülmesi, yararlı östrojen alt grupları yapım ve salınımında rol alırlar. Brokoli, kıvırcık lahana, brüksel lahanası, lahana, karnabahar, şalgam ve yaprakları, hardal yaprağı, ginseng, susam, acı kabak, su kabağı, sarmaşık, yeşil sebzeler, taneler ve yumru kökler indollerce zengindir(1,4).
Flavonoidler: Kateşinler olarak da bilinirler, üzerinde en çok çalışılan antioksidan kimyasallardır. Çay ve böğürtlengiller en zengin kaynakları olup yeşil çayda siyah çaydan daha fazla bulunur. Havuç, elma, narenciye, çilek, frambuaz, brokoli, ginko bloba, maydanoz, lahana, kabak, domates, salatalık da kateşinlerce zengin tıbbi bitkilerdir. Fosfatidil inozitol yoluyla inflamasyon reaksiyonlarını baskıladıkları, hücrede mikrozomal peroksidasyon reaksiyonlarını inhibe ettikleri, fosfatidil inozitolü baskılamak suretiyle hücre proliferasyonunu kontrol altına alabildiklerini, kalpteki uyarı ileti sistemini regüle ettikleri ileri sürmüşlerdir(4).
Terpenler: Hücrelerde mikrozomal lipid peroksidasyonunu ve oksidatif stresi önler. Narenciye, kiraz ve vişne önemli terpen kaynaklarıdır(1).
Fenolik asit: Sebzeler, ceviz, fındık gibi kabuklu yemişler, kiraz, vişne, elma, çilek, frambuaz, brokoli, portakal ve domateste çok bulunur. Birçok enzimsel aktivitenin kontrolü, nitrozamin oluşumunun engellenmesi, plazma lipit dengesizliklerinin giderilmesi gibi etkileri bildirilmiştir(4).
Kumarinler: Yüksek miktarda alındığında toksik etkilidirler. Lavanta, meyan kökü, tarçın, kereviz tohumu, böğürtlen, kayısı ve kirazda bulunurlar. DNA yapısını zararlı maddelerin tesirlerinden korudukları, özellikle furokumarinler, izoimperatorin ve bergapteninin asetilkolini inaktive eden asetilkolinesteraz (AChE) ve butirilkolinesteraz (BChE)’ı iyi derecede inhibe ettikleri sanılmaktadır(1,4).
Polifenoller: Antioksidan özellikleri nedeniyle LDL oksidasyonunu inhibe ederek hücreleri korurlar. Şerbetçi otu, zeytin, siyah ve yeşil çay ile üzüm çeşitleri polifenollerce zengindir. Şerbetçi otunun mutagenik streptokokları baskıladığı, bu işlevinde polifenollerin rol aldığı raporlanmıştır. Klasik siyah çay bol miktarda antioksidan polifenol içerir. Zeytinyağının serbest radikallerin primer rol aldığı hastalıklardaki koruyuculuğunun polifenollere dayandığı ileri sürülmüştür(1).
Likopenler: Antioksidan, antikanser, erkek cinsiyet hormonlarının düzey ve aktivitesini regüle eden maddelerdir. Likopenler, kırmızı sebze ve meyvelerde bulunan karoten familyasına ait kırmızı renkli bir pigmenttir. Karpuz ve greyfurt yanı sıra özellikle olgun domates tam bir likopen kaynağıdır(4).
Glissirizin: DNA hasarını önlediği, katabolik ürünlerin toksik etkilerini nötralize ettiği, çok güçlü antiviral etkinlik gösterebildiği, antioksidan savunmada rol aldığı bilinir. En önemli glissirizin kaynağı meyan köküdür(1,4).
İzotiyosiyanatlar: En bilinen etkisi DNA hasarını önlemedeki başarısıdır. Bu işlevi enzimsel aktiviteleri motive ederek gerçekleştirdikleri sanılmaktadır. Büyüme inhibisyonuna ve apoptosise neden olan kanser hücrelerinde hücresel sinyal iletimi yolu ve biyotransformasyon enzimleri üzerine etkileri ile kanserojen kimyasalın metabolizmasını modifiye ederek kanser hücrelerini azaltmaktadırlar. Su teresi, turp, mor ve beyaz lahana, Savoy ve Brüksel lahanası, karnabahar, brokoli ve kolza gibi yağlı tohumlar ile hardal gibi baharatlarda bulunur(1,20).
Antosiyaninler, antosiyanidinler: Kırmızı, mor, mavimsi pigmentlerin bir grubudur. Olgunlaşmış bitkilerin çiçekleri ve meyvelerinde, yaprakları, gövde ve köklerinde bulunur. Yabanmersini, kiraz, vişne, üzüm, kara mürver, karadut, nar, böğürtlen, ahududu, kırmızılâhana, kuş üzümü, çilek, erik, şeftali, incir, frenk üzümü, kırmızıturp önemli kaynaklarındandır(5,10). Antosiyaninler güçlü antioksidanlardır, kanser ve damar sertliğini önlemede etkinlerdir(4,22).
Karotenoidler: Oksidatif hasarları onardığı, DNA sarmal kırılmalarını önlediği, kanseri önleyebildiği düşünülmektedir. Hindiba, güneyik, rezene kök ve yaprakları, ananas, kivi, domates, havuç, ıspanak, karnabahar, frenk soğanı, turp, üzüm, patlıcan, kereviz karotenoidlerce zengindir(4).
Sülfitler: Toksik kimyasalların ve metabolitlerinin vücuttan atılmasında rol alan glutatyon transferaz, NADPH ve quinon redüktaz gibi detoks enzim aktivitelerini artırdıkları, güçlü antioksidanlar oldukları tespit edilmiştir. Sarımsak, soğan, frenk soğanı, pırasa, ananas ve brokolide önemli düzeylerde mevcuttur(1).
Quarsetin: Üzüm çekirdeğinde bulunan, meyve ve sebzelerin rengini oluşturur, güçlü bir antioksidandır. En önemli işlevi metabolizmayı hızlandırmasıdır(4).
Resveratrol: Üzüm, üzüm yaprağı, pekmez ve üzüm suyunda bulunur. Çok güçlü bir antioksidandır(4,22).
Sülforafan: Bilinen en güçlü anti kanser fitokimyasallardandır. Başlıca sülforafan kaynakları lahana, karalâhana, karnabahar ve turptur(22).
Kapsaisin: Metabolizmayı hızlandırır, kolesterol seviyesini azaltır, inflamasyon süreçlerini baskılar. Bibere acısını veren fitokimyasaldır. Kapsaisinin nitrozamin oluşumunu baskıladığı bildirilmiştir(22).
Pektin: Güçlü bir kolesterol azaltıcıdır, daha çok elma ve greyfurtta bulunur (1,22).
KIŞIN DA METABOLİK HOMEOSTAZ İÇİN SİYAH ÇAY
A ve C vitaminleri, demir, çinko, kalsiyum gibi mineral içerikleri ve antioksidan özellikleri nedeniyle zencefil, kuşburnu, dağ çayı, adaçayı, ekinezya, papatya, tarçın, papatya, nane ve limon çayları kış çayı olarak ilk akla gelen tekli veya kombine terkiplerdir. Ancak, bünyesindeki flavoneller (kateşinler), flavonel glikozidler ve tanenler (gallik asit), enzimler, alkaloidler, azotlu bileşikler, pektik maddeler, pigmentler, vitaminler, mineraller ve uçucu maddeler nedeniyle çay bitkisi Camellia sinensis’ten üretilen siyah çay, yeşil çay ve beyaz çay unutulmamalıdır(6) Çay, tüm dünyada sudan sonra en çok başvurulan içecektir. Türkiye’de 1924 yılında üretilmeye başlanmıştır, üç çeşidi vardır; Camellia sinensis, Camellia assamica, Camellia cambodiensis(21). Zindelik ve metabolik motivasyon için çayın beyazı, yeşili, siyahı, üçü de önerilir. Çayın uyarıcı etkisi kafeinden kaynaklanıır. Bir fincan (250 ml) siyah çay 60-90 mg kafein içerirken, yeşil çay 35-70 mg, beyaz çay ise 30-55 mg kadar kafeine sahiptir. Stabil bir fizyoloji için önerilen kafein 300-350 mg/gün’dür. Bu miktar, 3-5 mg/kg, maksimum olarak 5-8 mg/kg’dır(6). Tüm toplumlarda kullanılıyor olması nedeniyle evrensel, ama her ülkenin yetiştiriş ve hazırlayışının farklılığı nedeniyle yerel bir içecektir. Farklı hazırlanış ve kullanımlarına rağmen çayların hepsinin etki spektrumu benzerdir, hepsi uyarıcıdır, bedene ve zihne zindelik vermektedir. Camellia sinensis yapraklarından elde edilen siyah çay, yeşil çay ve yeni bir form olan beyaz çay, diğer bitki çayları gibi önemli bir sağlık ve zindelik aracıdır; diğer bitki çayları gibi çay da glikozitler, organik asitler, alkaloitler, vitaminler, tanenler, mineraller, hatta antibiyotikler içermektedir. Çaydaki dört bini aşkın fitokimyasaldan en önemlileri flavonoid grubu polifenollerdir. En etkili polifenol epigallokateşindir. Bir fincan yeşil çayın yaklaşık 300 mg flavonoid içeriğine sahip olduğu, bir fincan siyah çayda bu içeriğin 250 miligram olduğu bildirilmiştir. Bu veri antioksidanlar açısından iki çayın arasında çok önemli farkın olmadığı göstermektedir. Tadı ve kullanımını bildiğimiz siyah çayın bitki çayı olarak önerilmesi, bu nedenle yerinde olur(23). Çayı öne çıkaran bir diğer özelliği, onun aynı miktar kahveye göre üçte bir daha az kafein içermesidir(6). Ayrıca çay bitkisi C ve E vitaminleri açısından da güçlü bir antioksidandır, ancak 30 ˚C sıcaklıktan sonra bozunumu başlayan C vitamini, çayın demlenmesi sürecinde etkisini yitirmektedir(6,23).
BEYAZ, YEŞİL VE SİYAH ÇAYLARIN FARKI
Beyaz çay henüz çay yaprakları açamadan tomurcukken toplanan çaydır. Soldurma ve kurutma dışında bir işlem uygulanmaz, yeşil çay gibi o da fermente olmaz. Çay yaprakları işlenirken ne kadar az okside olursa antioksidan niteliği o kadar yüksektir. En güçlü antioksidan aktivite sıralaması beyaz, yeşil ve siyah çay şeklindedir(23). Yeşil ve siyah çay arasındaki temel fark, yeşil çay, çay yapraklarının kurutulması ile elde edilirken, siyah çay fermente olması sağlanan çay yapraklarından üretiliyor. Fermantasyon işlemi yaprakları karartırken lezzetini, aromasını daha cazip hale getiriyor, ancak bu süreçte çay yapraklarının antioksidan içeriği ve etkinliği azalıyor(22,23).
Çay, yoğunlaşma isteyen işler ve egzersiz öncesinde alındığında performansı artırır, üretilen serbest radikallere karşı bedeni korur. Güncel bilimsel çalışmalar çayın içerdiği flavonoidlerin belleği olumlu etkilediğini, yaşlanmaya bağlı mental yitimleri bir ölçüde önlediğini, kilo kontrolüne yardımcı olabildiğini, kemik sağlığını desteklediğini, dişleri sarartsa da diş ve diş eti sorunlarını önlediğini, bağışıklığı desteklediğini bildirmektedir(6,22). Çay kateşinleri güçlü antioksidan etkileri ile kalp hastalıklarında, bunamada, alerjik tepkilerin sınırlanmasında, katarakt ve varis oluşumunun engellenmesinde etkilidir. Kateşinlerin damar tıkanıklığı, kanser ve kan pıhtılaşmasına karşı hücreleri koruduğu, bir detoks faktörü gibi etki gösterdiği, her gün alınacak iki fincan çayın sadece kanser riskini değil, kanserin yeniden oluşma riskini de azalttığı Maryland Üniversitesi Tıp Merkezince bildirilmiştir(6). Yeşil ve siyah çay arasında flavonoidlere bağlı antioksidan etkide önemli bir fark yoktur. Bir bardak (250 ml) siyah çayda yaklaşık 250 mg, yeşil çayda 300 mg flavonoid polifenol yani kateşin vardır. Flavanoidlerin en etkin olanı Epigallokateşin Gallat (EGCG)dir. C ve E vitamininden 20-30 kat güçlü bir antioksidan olduğu düşünülen EGCG çayın temel gücünü oluşturmakta, Alzheimerden enfarktüse, felçlerden kanserlere birçok hastalıkta etkin rol aldığı düşünülmektedir(6).
Çayın çok sıcak ve şeker kullanılarak içilmesi çaya bağlı risklere yol açmaktadır(23). Lezzetli, ucuz, kalorisiz bir tıbbi aromatik bitki olan çayı şeker (sükroz) ve yapay tatlandırıcılar katmadan orijinal haliyle içmenin uygun olacağı, mutlaka tatlandırılacaksa Rize şekeri (Stevia bitkisi) gibi doğal ve kalorisiz katkılar kullanılmasının uygun olacağını düşünmekteyiz. Şeker-nişasta bazlı früktoz veya yapay tatlandırıcı yüklü soğuk çaylardan uzak durulmalıdır. Çaya limon eklemenin, hayvansal gıdalardan gelen demirin emilimini etkilemediği, çayın antioksidan etkisini artırdığı bildirilmektedir. Taze demlenip içilen çayların daha güçlü antioksidan etkiye sahip oldukları, kafeinsiz ve poşet çaylar ile soğuk içilen şekerli-şekersiz ambalajlı çayların daha az antioksidan içerdiği bilinmektedir(6,23).
ÜZÜM ÇAYI
Adaçayı, dağ çayı, ısırgan çayı, ıhlamur çayı, tarçın-karanfil çayı, zencefil-limon çayı, kuşburnu çayı, melisa ve papatya çayı, rezene çayı, nane çayı yaygın olarak bilinir ve kışın çok kullanılırlar. Ayrıca hazımsızlıkta, uyku öncesinde, gaz sancısında yine nane, melisa ve rezen gibi çaylar gelir. Kış içecekleri arasına mutlaka geleneksel siyah çayı katmak ayrıca neredeyse hiç hatırlanmayan sıcak üzüm çayını da bir kış içeceği olarak görmek önemlidir. Üzüm çayındaki kuversetin, hücre membranlarının sağlıklı iletişimi ve beslenmesinde, kanserden korunma ve virüs enfeksiyonlarını önlemede etkilidir. Antosiyaninler üzümde bol bulunan antioksidanlar olarak üzüm çayının etkinliğini artırmaktadır. Ayrıca resveratrol, üzümle özdeşleşen bir antioksidan olarak ciddi sağlık ve zindelik sağlayıcı etkiye sahiptir. Son yıllarda önemi daha iyi anlaşılan ellagik asit de güçlü bir antioksidan olarak üzümde yoğun bulunur. Günümüzde üzüm çekirdeğinin bir sağlık miti haline gelmesinin sebebi resvaratrol, quarsetin gibi antioksidanlardır. Üzüm çekirdeğindeki güçlü antioksidan yapı, kardiyovasküler sorunlar, diyabet, hipertansiyon, varis, katarakt, maküler dejenerasyon gibi kronik hastalıklara karşı korunma ağlarken DNA hasarını azaltmakta, yaşlanmayı sağlıklı bir forma çekmektedir(4,20,22). Diyabete dikkat edilerek, üzüm çayı ve üzüm suyu içmek, üzüm ve pekmez yemek bitkisel bir terapi uygulamasıdır. Bir tıbbi fenomen olan üzümün çekirdeğinden asmasına proantosiyanidinler ve resveratrol, quarsetin gibi antioksidanlarla donatılı yapısından yararlanmada sıcak formundaki çayından yararlanılabilir. Ülkemizin önemli psikiyatrlarından Dr. Emin ACAR (1932-2016)’ın on yıllar boyu, kliniğine gelen herkese gün boyu sürekli sadece sıcak üzüm çayı verdiği, üzümü ve çayını önerdiği bilinmektedir. Bunun alternatif ve tamamlayıcı hekimlik açısından literatür değeri taşıyan bir uygulama olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Sonuç olarak, toplumsal alışılmışlık nedeniyle özellikle siyah çay, farkında olarak kullanmamız gereken kış çayı formlarındandır. Zengin fitokimyasal içeriği nedeniyle özenilmesi gereken bir diğer kış çayı üzüm çayıdır. Diğer tüm bitkisel çaylar, kalite standartları uygun olmak koşuluyla kullanılabilir. Ancak bitki çaylarının, örneğin siyah-yeşil çay, papatya çayı, rezene, zencefil, sinameki gibi bazıları etkilerini hemen bir kaç kullanım sonunda çok hızlı göstermelerine rağmen, gingko bloba, ginseng, biberiye, keten tohumu, ökse otu çayları gibi bazılarının etkilerinin izlenmesi, dokusal değişimlere bağlı olduğu için aylar gerektirebilir. Herhalukarda, sıvı alım ve atılımının azaldığı, terlemeye dayalı detoksifikasyon sürecinin daha az aktif olduğu kış dönemi dikkate alınarak, ekstraselüler sıvı ortama geçerek ter ve idrar yoluyla atılan bitkisel çayların, güvenli hazırlanmış olmaları, asgari kalite standartlarını taşımaları koşuluyla, daha çok alınmaları homeostaz açısından olduğu kadar, çocuk ve gençlerin gelişim süreçleri ile geriatrik dönem sağlığı ve zindelik için önemlidir.
KAYNAKLAR
- Dündar Y. (2001) Fitokimyasallar ve Sağlıklı Yaşam. Kocatepe Tıp Dergisi. 2:131-138
- Anonim, http://www.bugday.org/portal/haber_detay.php?hid=2821 2018
- Dündar Y, Aslan R. (2000) Antioxidative Stress. Eastern Journal of Medicine. 5(2): 45-47.
- Evcimen M. Aslan R. (2015) Yaygın Kullanıma Sahip Tıbbi Aromatik Bitkilerdeki Bazı Antioksidan Fitokimyasalların Fizyolojik Etkileri. Kocatepe Vet J. 8(2):59-72
- Müftüoğlu O. (2018) grip-ve-nezle-icin-bitkisel-cay-ve-dogal-takviyeler-40708932
- Müftüoğlu O (2017) cay-neden-saglikli-bir-icecek-40635693
- Çevik C, Aslan R. (2015) Effects of photoperiod variations and alpha-lipoic acid treatment on melatonin, cortisol, and oxidative stress levels in the blood of rats. Turk J Biol. 39: 941-949
- Aslan R. (2017) Performance, Physiology and Psychology Interaction. Acta Physiologica. 221(S714):18-19
- Aslan R. (2016) Hekimlikte Alternatif ve Tamamlayıcı Tıbbi Yaklaşımlar. Kocatepe Vet J. 9(4):363-371
- Müftüoğlu O. (2012) kisa-hazir-misiniz-21852092
- Müftüoğlu O (2016) anne-sutu-hicbir-seyle-kiyaslanamaz-40106159
- Pal Yu B. (1994) Cellular defenses againest damage from reactive oxvù gen species. Physiological Reviews 74:139-61
- Mead JF. (1989) Free radical mechanism of lipid damage and consenquence for cellular membranes. Free Radicals in Biology. 176-81
- Thomas MJ. (1995) The role of free radicals and antioxidants: how do ıhey know that they are working. Crit Rev Food Sci Nutr. 35: 21-34,1995.
- Dündar Y, Aslan R. (2000) Hekimlikte Oksidatif Stres ve Antioksidanlar. ISBN: 9789757150299 Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları. 20-87
- Anonim, https://ailecesaglik.com/beslenme/bitki-caylari/bitki-caylari-36-bitki-cayi-icin-kisa-bilgiler-5/ 2018
- Balch JF, Balch PA. (1997) Pre scription for Nutritional Healing. 2nd edition, Avery Publication, USA, p:5-9
- Craig WJ. (1997) Phytochemicals: Guardians of our health. J Am Diet Assoc. 10(2):199-204
- Küçükkurt İ, Fidan AF. (2008) Saponinler ve Bazı Biyolojik Etkileri. Kocatepe Vet J. 1(1): 89-96
- Onsekizoğlu P, Acar J. (2003) İzotiyosiyanatlar ve insan beslenmesindeki önemi. Gıda Mühendisliği Dergis. 7(15):37-42
- Anonim, http://forum.gidagundemi.com/cayin-yapisi-ve-cayda-bulunan-kimyasal-ve-biyokimyasal-maddeler-t25434.html 2018
- Müftüoğlu O. (2015) 10-mucize-molekul-30215030
- Müftüoğlu O (2016) hangi-cay-40118869