Yaşamak İçin Değil Akıllı Yaşamak İçin Beslenmeyi Bilmek..

Günümüzde Akıllı Beslenme Her Zamankinden Önemli Hale Gelmiştir

Günümüzün en önemli belirleyici unsuru artık, alternatifsiz olarak “akıl”dır. Geleceğin önemli insanları belirlenirken beyin kullanabilme kapasitesi ve akıl ölçü olacaktır. Akıllı beslenme “akıl için beslenme” demektir. Aklı olumsuz etkileyebilecek bir beslenme biçimi, insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülüklerden birisidir. Akıl sağlığını önemseyen bir beslenme anlayışı, insanlığı evrensel sevgi ve barışa götürme yolunda da çok önemli bir role sahiptir.
“Hürriyet” ve “Bilim”in birlikte hayat bulması “kutsal” anlayışına yol açar. Gerçek manada “kutsal” olmak, duygusal dayanaklardan kaynaklanmaz. Böylece, bütün bilimsel bulgular hürriyet elbisesini giydiklerinde kutsal olurlar. Bu kutsalın yolu yalnızca akıldır. Bazı uygulamalarda iyi niyetli davranışlarla akıllı davranışlar karıştırılır. Akıllı davranışlar kesinlikle aynı zamanda iyi niyetli davranışlardır. Ama, iyi niyetli davranışlar her zaman akıllı davranışlar olmazlar. Genellikle de başlangıcı yalnızca iyi niyet olan davranışlarda, bu yeterli sanılarak, akıl dayanakları göz ardı edilir. Oysa, en şaşırtıcı tehlikeler ve yanlışlar, işte böyle akıl göz ardı edilmiş iyi niyetli uygulamaların sonucunda yaşanır. “Besle kargayı, oysun gözünü.” diye bilinen atasözü, iyi niyetli davranan, ama akıl dayanaklarını dikkate almayanların karşılaştıkları olumsuz olayları ifade eder. Akıl dayanakları dikkate alınmadan yalnızca “iyi niyet olsun” diye yaptığınız davranışlar yüzünden iki yüzlü olma ihtimali de vardır. Çünkü, aklınızla konuya baktığınızda başka düşünürsünüz, oysa siz daha başka türlü davranışlar içindesinizdir. Alınan kararlar geleceğinizi ve hedeflerinizi ilgilendiriyorsa, bu durum geleceğiniz için size hoşunuza gitmeyecek sürprizler getirecektir. Doğrunun tek bir yolu vardır; akıl. Hakikat ve doğruları çok kolaylıkla yaşam biçimi haline getirenler için, “akıl” korunmalı ve hayata hakim kılınmalıdır. Ön yargılardan arınmış akıl ürünleri, insanlar için vahiy değerindedir. Bu durumda akıl korunmalıdır.
Aklın mekan tuttuğu beyin hücrelerini korumak, aklı korumak için yapılması gereken önceliklerdendir. Beyin için bir yazılım programı gibi düşünebileceğimiz “kullanım kapasitesi”ni geliştirme yöntemleri, bu konunun heveslilerince araştırılmalı ve uygulanmalıdır. Ancak, bu yöntemlerin uygulanması yeterli olmaz. Bu kez, beyin için bir donanım gibi düşünebileceğimiz “beyin hücreleri”, canlı tutulmalı ve yeterince kan, enerji, ve oksijen alabilmelidirler. Bu durumda, insanın sınırsız güçlerinin ülkesinde, aklın krallığı, gerçekleri örten sahte zevk ve hazları ortadan kaldırır. Unu hürriyet, suyu bilim ve mayası fikir olan bir hamur hayata hakim olur. Bu hamurdan haklara saygı, hukukun üstünlüğünü temel alan demokrasi ve dolayısıyla, evrensel sevgi ve barış fışkırır. Evrensel sevgi ve barışın insanlardaki karşılığı olan organ beyindir. Bir tabiat harikası olan beynin en önemli görevi evrensel sevgi ve barış için yöntemler geliştirmektir. Belki de, tabiatın evrensel sevgi ve barışa olan ihtiyacını karşılamak için, bu mükemmel organ vardır. Günlük yaşantının dedikodularına ve insanları kandırmaya yönelik olarak beyin organını boşa kullanmak tabiatın dengesine haksızlık olur. Konuya bu pencereden bakıldığında aklı ve onun mekan tuttuğu beyni korumak, özelliklerinin yüksek yetenekleriyle, genlerle nesillere taşınmasını sağlamak insanın evrensel sorumluluğudur.
Zan-şüphe-önyargı üçlüsünün karanlık dünyasından fikirleri, ancak “akıl” kaptanlığında bir mücadele ile kurtarmak mümkündür. Zan-şüphe-önyargı üçlüsü, akıl ve akıl ürünlerine karşı engizisyon mahkemeleri gibi davranır ve aklın, hayata hakim olmasını engeller; yani, aklın hakkını vermez. Aklın hakkını vermemek, “akla zulmetmek” olur. Akla zulmeden ise, akıl zalimidir. “Bu benim aklım, kimse karışamaz. İster sever, istersem zulmederim.” demek, demokrasinin ruhuna ters düşer; bu, demokratik bir hak olamaz. Bir akıl yönetimi olan demokrasinin besinidir, fertlerin akılları ve akıl ürünleri. Ortak aklın paydaşlarıdır, her bir ferdin aklı. Bu sebeplerden; akla zulmetmemek, aklın hakkını vermek ve ortak akla katkıda bulunmak demokrasinin önemli görevlerindendir.
Aklı koruyucu beslenmemek ve aklın zarar görmesini umursamamak da bu bakımdan akla zulmetmek olur. Aklı koruyucu beslenmemek zan-şüphe-önyargı üçlüsünü kuvvetlendirir. Zan-şüphe-önyargı üçlüsünün ürünlerini, sanki akıl ürünleri sanmak ise, kurtulunması zor bir hal oluşturur. Bu durum, akıl zalimine imparatorluk verir. Demokrasinin canlılığı ve devamlılığı, gerçek akıl ürünlerinin hayata hakim olmasıyla mümkündür; bu yüzden, aklın korunması geleceğin korunmasıdır. Akla zarar veren davranışlar, geleceğin umutlarını körelten ve o umutların yaşam damarlarını kesen hücum hamleleridir, aslında. Akla zarar veren davranışlar, dünyanın yaşanabilir fiziksel bir mekan olmasını bile engelleyen esas sebeplerdir.
İnsan beyni daima kurgu yapar ve kurgu ürünlerini yaşam için kullanıma sunar. İnsanlar ellerinde olmadan, kararlarını oluştururken, fikirlerini sunarken ve hedeflerini belirlerken kendilerine sunulan bu kurgu ürünlerini dayanak alırlar. Beyin kurgu yaparken başlangıç bilgisi “zan” kaynaklı ise, kurgu ürünleri “şüphe”leri oluşturur; böylece, alınan kararlar aslında “Zan-Kurgu” sonuçlarıdır. Oysa beyin, kurgusunda “akıl” kaynaklı bilgileri başlangıç alırsa, aklın yöntemleri uygulandığında doğruluğunu kanıtlama ihtimali çok yüksek olan ön görülere, çok önceden ulaşır insan. Aklın bulma ihtimali çok yüksek olan bilgilere ön görü olarak çok önceden ulaşmanın karar ve hedefler için sağlayacağı yarar, tartışılmaz derecede önemlidir ve büyüktür. Buradaki ön görü “Akıl-Kurgu” ürünüdür. “Zan-Kurgu” sizi şüphe üzerinden önyargılara ulaştırır; “Akıl-Kurgu” ise, bilimsel öngörülere ulaştırır. Öngörülerin sonu “Sefa”, önyargıların sonu “Cefa” olarak yaşam bulur.
İnsan beyninin “Akıl-Kurgu” ürünleri, “Zan-Kurgu” ürünlerinden çok olmalı ve denge “Akıl-Kurgu” lehine bozulmalıdır daima. Bu durum için alınması gereken önlemlerden birisi de akıllı beslenmek, beslenirken aklı korumak; yani, akıl için beslenmektir. Aklın mekan tuttuğu ve kurgu fabrikası olarak kullandığı beyin, korunmalıdır; kapasitesi geliştirilmeli, hücreleri için gerekli kan, enerji, ve oksijen daima sağlanmalıdır. Beyin hücrelerine zarar veren yiyecek, içecek ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Beyin faaliyetleriyle yakından ilgisi bulunan karaciğer de özel bir dikkat isteyen organdır. Karaciğeri koruyucu davranmak da beyin hücrelerini dolaylı korumak olur. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” atasözümüz kısmen de olsa burada anlatmaya çalıştığımız konuya değinmektedir. “Sağlam kafa”dan maksat akıl dayanaklarına önem veren bir beyin taşıyan kafadır. Akıl sağlığı için vücut sağlığını şart görüyor, bu atasözü. Elbette ki, bu sözde atalar çok haklı. “Sağlam vücut” için yol ise, akıllı beslenme ve vücut hareketleridir.
Gıda yollu ve yavaş yavaş zehirlenildiğinde; insanlar günlük yaşantıları içerisinde halsizlik, eklem ağrıları, bağırsak düzensizlikleri, sabah uyanınca yorgunluk hissi, konuları hatırlama zorluğu ve hafıza zayıflığı, kendilerine yakıştıramadıkları yanlış karar almalar, zaman zaman refleks bozuklukları, vücut hücrelerinin bütünlüklerini kaybetmeleri ve erken yaşlanma … gibi şikayetlerde bulunurlar. Ayrıca, gıdalardaki kirlilikler kanserojen, teratojen, metajen ve allerjen etkilerle tesirlerini gösterebilirler. Elbette gıdalardaki kirlilikler, öncelikle çocukları, yaşlıları ve hastaları daha çabuk ve daha tesirli olarak etkilerler. Hamile olan ve süt veren anneler için ise, gıdalardaki kirlilikler ayrıca, çok titizlik gösterilmesi gereken bir konudur.
İnsanlarda, beslenme biçimleri konusunda gerekli bilincin oluşturulması, konuyla ilgili yasaların çıkarılmasından çok daha önemlidir. Gereken bilinç sağlanamadığı durumlarda, yasalar geri tepen silah etkisi de gösterebilir.
Evrensel sevgi ve barışı hedef edinmek, bu hedefe ulaşılmasına katkıda bulunmak, akıl sağlığının bu işin lokomotifi olduğunu bilmek … gibi duyguların, para kazanma hırsının önünde durmasını sağlayacak tedbirler, globalleşen dünyanın öncelikli konularından olarak uluslararası platformların gündeminde yer almalıdır.

Alıntı:

Yılmaz Dündar,  Mutluluk Yönetimi’nden

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.